Kürtçe önündeki engeller kaldırılmalı, resmi bir dil olarak kabul edilmelidir!
“Ciyawaziya reng û zimanên we ji ayetên Xweda ne.” [rûm 22]
“Renklerinizin ve dillerinizin farklılığı Allah’ın ayetlerindendir.” [rum 22]
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL’in sona erdirilmesine rağmen bu dönemde çıkarılan KHK’lar ve sonrasındaki yasal düzenlemeler ile oluşturulan baskıcı ve anti demokratik yönetim tarzıyla Cumhuriyet döneminin Kürtçeye dair uygulamalarını aratmayan günlerden geçmekteyiz.
Çözüm süreci döneminde yakalanan demokratik ortamda yasal güvence bulamayan Kürt dili ve Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı ifade eden Kürdistan ibaresi, değişen konjonktürler içerisinde yüzyıldır uygulana gelen inkar ve asimilasyon anlayışının tezahürlerinden her vesile ile nasibini almaya devam etmektedir.
Çözüm sürecinde Başbakanlık yapan şimdiki Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan demokratikleşme paketi kapsamında, Kürtçe alfabede kullanılan X, Q ve W harflerinin nüfusa kaydedilecek isimlerde kullanılabilmesi imkânı tanıyacağı ifade edilen yasal düzenlemenin sözü verilmiş ancak bu yönde bir düzenleme hiçbir şekilde meclis önüne gelmemiş ve uygulamaya geçirilmemiştir.
Birkaçı resmi olarak çözüm süreci döneminde kurulmuş ve bu yıl başına kadar herhangi bir sorun yaşamamış olan Türkiye Kürdistan Partisi, Kürdistan Sosyalist Partisi, Kürdistan Özgürlük Partisi ve Kürdistan Komünist Partisi’ne Şubat ayında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından parti isimlerinin, tüzüklerinin, ve faaliyetlerinin anayasaya ve siyasi partiler kanununa aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine kapatma davası açılmıştır.
Temsili demokrasi ile oluşan TBMM ise Kürtçe ve Kürdistan ifadesi ile ilgili krizin en çok yaşandığı yer olmaya devam etmiştir. Çoğu zaman Kürtçe ifade edilen sözlerin tutanaklarına “bilinmeyen bir dil” olarak geçen mecliste bir konuşmasında kendisini Kürdistan’dan gelen bir vekil olarak ifade ettiği için Osman Baydemir Meclis İçtüzüğüne göre cezalandırılmış, Devlet eliyle Kürtçe TV kanalının kurulduğu ülkede daha geçtiğimiz günlerde bile iktidar partisi vekili tarafından yapılan konuşmanın Kürtçe kısmı tutanaklara “X” ibaresi ile geçmiş, bilahare meclis başkan vekilince kayıtlara “anlaşılmayan bir dil” olarak geçeceği belirtilmiştir. Bu görmezden gelme ve gözden kaybetme tutumu bir ayrımcılık pratiğidir ve bu uygulamanın kaynakları ve sorumluları hakkında da gereken yasal işlemleri yürüteceğimizin bilinmesini isteriz.
Kürtçe, bin yıllardır bu topraklarda yaşayan kadim halkın dili olup Kürdistan da bu coğrafyanın adıdır. İnsanlık adına bilim ve teknoloji açısından hayret verici gelişmelerin yaşandığı içinde bulunduğumuz zamanda halen halkların kendilerini ifadelerinin en somut anahtarı ve kültürlerinin devamının en önemli aracı olan dilleri ile ilgili tüm bu baskı ve yaklaşımlar Türkiye’nin sosyal devlet anlayışından ve demokrasiden ne kadar uzak olduğunu, ifade özgürlüğüne ne ölçüde tahammülsüz olduğunu göstermektedir.
Toplumların gelişmişlik düzeyi, savunma sanayi ve altyapıdan ziyade halklarının özgürlüğü ve refahı için yaptığı yatırımlar ile ölçülmektedir. Devletler kendilerini oluşturan vatandaşların ilahi ve doğal hukuktan gelen haklarını korudukları, geliştirdikleri ve yaşattıkları ölçüde varlıklarını devam ettirebilirler. Vatandaşların devletleri ile vatandaşlık ve aidiyet bağları ancak bu şekilde tesis edilip devam ettirilebilir.
Yeteri kadar Türkçe bilmediği için kamu hizmetlerinden gereği gibi faydalanamayanlar için henüz derde şifa bir mevzuata dayalı uygulama hayata geçmemiştir. Devlete karşı yükümlülüğünü vergisini ödeyerek yerine getirenler için devletin de vatandaşına karşı sosyal taleplerini karşılaması gerektiği izahtan varestedir.
Yüzyıldır inkar, asimilasyon ve antidemokratik tüm uygulamalarının getirdiği sürgün, işkence, çatışmalar, ölümler, türlü zulümler ve bunların süre gelen etkileri tüm toplumun malumudur. Sadece acıya ve gözyaşına sebebiyet veren resmi Kemalist devlet anlayışının artık sürdürülebilirliği kalmamıştır. Kendi iç barışını sağlayamayan ülkelerin dünya siyasetinde de söz sahibi olamayacağı aşikârdır. Bu sebeple, Devletin artık Kürtlerle, Kürt dili ve Kürdistan kelimesi ile barışması gerekmektedir.
Bu nedenle gerek Kur’an-ı Kerim’de ifadesini bulan “…Renkleriniz ve dillerinizin ayrı olması Allah’ın ayetlerindedir…” mealindeki ayet ve gerekse de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası birçok sözleşme gereğince Kürt dili ve Kürdistan ibaresi hakkındaki fiili ve hukuki yasaklar ve kısıtlamalar kaldırılmalı, Kürtçenin talep eden herkes için eğitim dili olarak verilmesi için gerekli yasal düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir. Bununla birlikte şiddeti yöntem olarak tercih etmeyen tüm oluşum ve girişimlerin de faaliyetlerini ifa edebilmeleri için ilgili tüm mevzuatta gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Hak İnisiyatifi Derneği olarak Kürtçe ve Kürdistan ibaresi hakkındaki tüm anti demokratik fiili ve hukuki uygulamaların karşısında ve takipçisi olacağımızı kamuoyu ve ilgililerin bilgisine sunar, eğitimde ve bürokraside Anadilde hizmet için yakın zamanda bir kampanya başlatacağımızı ilan ederiz.
HAK İnisiyatifi Derneği Diyarbakır Temsilciliği