KHK’lar ile Devlet Yönetmekten Vazgeçilmelidir
15 Temmuz meşum darbe girişiminden sonra, millete karşı değil, devlete karşı ilan edildiği söylenilen ve 3 ay için ilan edilen OHAL, her defasında uzatılarak bir yılı aşkın süredir devam ediyor. Bu süre içinde sanki Ohal normalleşti veya normal halimiz Ohalsiz yönetilemez bir şekle büründü. Kişi özgürlüğü ve güvenliği, çalışma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı gibi, en temel hakların özüne dokunacak kısıtlamalar ve uygulamalar, sosyal hayatı bir cenderenin içinde sıkıştırdı. Çıkarılan KHK ların büyük çoğunluğu meclis onayından geçirilmedi. Son çıkarılan 694 sayılı KHK ile de millet iradesinin temsil edildiği TBMM iyice baskı altına alındı.
Yapılan düzenleme ile milletvekillerine seçimler öncesinde ya da sonrasında işlediği suçlardan soruşturma açılabilecek, bu soruşturma ve kovuşturmayı yapma yetkisi de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve buradaki Ağır Ceza Mahkemesine verildi. Bu soruşturma bizzat Başsavcı veya görevlendireceği vekil tarafından yapılabilecek. Bu düzenleme milletvekillerinin yargılanması için işletilmesi gereken dokunulmazlığın kaldırılması prosedürünü işlevsiz kılıyor. Bu baskı altında, Milletvekillerinin, yasama dokunulmazlığının sağladığı güven ortamında millet iradesini yansıtmaları da imkansız hale gelmiş oluyor.
Aynı KHK ile MİT doğrudan Cumhurbaşkanına bağlandı. Daha önce MİT Müsteşarının başkanlığını yürüttüğü Milli İstihbarat Koordinasyon Kuruluna, bundan sonra Cumhurbaşkanı başkanlık edecek. Bütün yetkilerin tek elde toplandığı, denge ve denetleme mekanizmaların ise bulunmadığı bu sistemi, insan hakları açısından endişe verice buluyoruz.
694 sayılı KHK ya göre, kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe veya memuriyetleri alınacak, bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilemeyecekler. Kişiye, aleyhindeki deliller sunularak, savunma hakkı tanınmadan, çalışma hakkının elinden alınmasını, bununla ilgili yargı güvencelerinin de tümden işlemez hale getirilmesini de, kabul edilemez buluyoruz.
Bu KHK ile kapatılan kurum ve kuruluşlara ait taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılacak, ancak bunların borçlarından dolayı Hazineden hiçbir talepte bulunulamayacaktır. Bu düzenleme ise açıkça mülkiyet hakkının ihlalidir. Hem kurumların mallarına yargı kararı olmaksızın el konulmakta, hem de bu kurumlarla hiçbir ilgisi olmayan alacaklı şahısların alacaklarını talep hakları engellenmektedir.
Sonuç olarak, insan haklarının özüne dokunacak düzenlemeleri günlük rutin haline getiren, parlamenter sistemin bütün denge ve denetleme mekanizmalarını işlemez kılan, hukuk düzenini temelden sarsan, toplumun adaletle yönetilme hakkını telafi edilemez şekilde ihlal eden bir yöntem ve içerik taşıyan Kanun Hükmünde Kararnameler ile devleti yönetmekten vazgeçilmeli, OHAL kaldırılarak, normalleşme sürecine girilmelidir. İnsanı ve onurunu koruyan, insanlığın ortak kazanımı olan insan haklarına dayalı güvenli bir ortam, yeniden oluşturulmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla arz ederiz.