Darbe girişimi öncesindeki bütün siyasi davalar şaibe altındadır, yeniden yargılama yapılmalıdır!
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen Darbe Girişimi, başta ordu, emniyet ve yargı olmak üzere devlet içinde örgütlenmiş, Gülen Yapılanmasına yakın bir cuntanın varlığını inkâr edilemeyecek şekilde ortaya çıkarmış ve bu cuntanın daha önce birçok siyasi davada delil uydurma gibi yöntemlerle sayısı bilinmeyecek kadar çok insanı mağdur ettiği anlaşılmıştır. Onlarca örneğini açık kaynaklardan öğrenebildiğimiz, hukuk yerine cunta planları çerçevesinde yürütülen kolluk ve yargılama faaliyetlerinden bazıları şunlardır;
2001 yılında Batman’da yaşayan İbrahim Görceğiz isimli şahıs, Hizbullah davası kapsamında evine yapılan baskınla gözaltına alınmış ve Batman OHAL kapsamında olmadığı için uzun gözaltı süresinin işlemesi için Diyarbakır’a getirilmiştir. Görceğiz’in evinden çıktığı iddia edilen el yazısı ile hazırlanmış bir belgede dönemin Batman Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik bir eylem hazırlığı olduğu anlaşılıyordu. Belgede yer alan krokide Batman Emniyet Müdürü’nün evinden çıkış, Emniyet’e gidiş saatlerine kadar detaylı bilgiler yer alıyordu. Mahkeme sürecinde belgenin kendilerine ait olmadığına kimseyi inandıramayan Görceğiz, 36 yıl hapis cezasına çarptırılmış ve cezası 2008 yılında Yargıtay tarafından onandı. Görceğiz, davayı İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne (İHAM) taşıyarak Türkiye’yi mahkum ettirmiştir. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra gözaltına alınan bir polisin itiraflarında, Görceğiz’in evinden çıkan bu belgenin polisler tarafından hazırlandığı bilgisi yer almıştır.
11 Eylül 2007 tarihinde Ankara’da bir yakalandığı iddia edilen bomba yüklü minibüsü, o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a suikast amacıyla getirdiği öne sürülen ve PKK üyeliği ile tutuklanan öğrenci İdris Nakçı, 20 hapis cezasına çarptırılmış, cezası Yargıtay’ca onanmıştı. Ancak Darbe Girişimi hakkında hazırlanan çatı iddianamede söz konusu minibüsün cunta mensubu emniyet görevlileri tarafından Van’dan hazırlanarak getirtildiği ve yakalanmış gibi gösterildiği tespit edilince İdris Nakçı 2016 yılının Ağustos ayında tahliye edildi.
Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27 Kasım 2013 tarihli kararıyla HDP Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ, katıldığı bir cenaze töreninde örgüt propagandası yaptığı suçlamasıyla 10 ay hapis cezasına mahkum edilmiştir. Yüksekdağ’ın slogan atmadığı ancak slogan atılan ortamda bulunduğu gerekçesiyle suçlandığı bu davada karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından 22 Eylül 2016 tarihinde onanmıştır. Kararın 21 Şubat 2017 günü TBMM’de okunmasıyla Yüksekdağ’ın milletvekilliği düşürülmüştür. Figen Yüksekdağ’a söz konusu cezayı veren mahkeme heyetinin tamamı ve soruşturmanın savcısı Darbe Girişimi dolayısıyla ihraç edilmiş ve savcı ile üyelerden ikisi tutuklanmışlardır.
Yukarıda zikredilen mağduriyetlerin ortak noktası, fail ve sorumluların Darbe Girişimi’ni planlayan ve icra eden cunta mensupları olmalarıdır. Bunlar gibi yüzlerce, belki binlerce mağduriyet bulunmaktadır. Ancak söz konusu mağduriyetlerin giderilmesi noktasında bir adım atılmaması mağduriyetleri sürdürmekte hatta arttırmaktadır. Ele aldıkları soruşturma ve yargılamaları hukukun gözettiği gibi değil, cunta menfaatleri doğrultusunda işleten bir mekanizma, ülkenin sırtına bir adaletsizlik kamburu bırakmıştır. Bu kamburu atmak, bu yargılamaların tamamını yok sayarak yeniden ele almakla mümkündür. Ancak siyasi irade, baştan beri gayrımeşru şekilde yürütülmüş bu soruşturma ve davalar konusunda o dönem yapılan eleştirileri dikkate almamış, bu süreci ekseriyetle desteklemiştir. Bugün de bu davalar için yeniden yargılama yolunu açmak yerine, sonuçlarından faydalandığı, dolayısıyla adaletsizliği sürdüren bir tutum sergilemektedir. Örneğin yukarıda zikredilen dosyaları yeniden açma iradesi göstermemekte, ceza almış milletvekillerinin vekilliklerini düşürecek meclis adımını kendi siyasi tercihi ile atmaktadır. Bu tutumun kendisi hukukun sırtına yüklenmiş kamburu büyütmekte ve adalet duygusunu her geçen gün yaralamaktadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında da yapılan yargılamaların kahir ekseriyeti yine hukukun üstünlüğü yerine siyasi saiklerle sürdürülmekte, bu da yaşadığımız onca yılın tecrübesinden müspet bir ders çıkarılmadığını göstermektedir. İnsan hakları savunucularına, gazetecilere, darbeci cuntanın “tuzağına” düşmüş sıradan vatandaşlara açılan davalar ve bu davaların yürütülme biçimi hukuk düzenini temelden bozmakta, adalet duygusunu her geçen gün daha da zedelemektedir.
HAK İNİSİYATİFİ olarak; meşru ve objektif olmayan, adaletten başka maksat güden yargılamaların doğurduğu sonuçların da meşru olmadığını savunuyoruz. Darbe Girişimi kapsamında görevden el çektirilmiş ve yargılanmakta olan kolluk/yargı mensuplarının imza attığı bütün siyasi soruşturma ve davaların yok sayılması, istisnai durumlar dışında bu davalarda tutuklu bulunan herkesin adlî kontrolle de olsa serbest bırakılması ve bu yargılamaların hukukun üstünlüğü esas alınarak yeniden yapılması çağrısında bulunuyoruz. Ayrıca, Darbe Girişimi sonrasında yürütülen davaların da hukukun üstünlüğünü gözetmesi hayati bir ihtiyaçtır. Cunta mağdurları kadar cunta mensupları için dahi adil yargılama, adalete olan borcumuzun gerekliliğidir. Bu gerekliliği bir kere daha vurguluyoruz.