Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Gününe Doğru Halepçe Katliamını Yeniden Hatırlatıyoruz!
Bilindiği üzere 21 Mart 1960 tarihinde Güney Afrika’da ırkçı ayrımcılık uygulamalarını protesto eden göstericilere ateş açılması sonucunda 69 kişinin hayatını kaybetmesi nedeniyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart tarihini, 1966 yılında Irkçılıkla Mücadele Günü olarak ilan etmiştir. Her yıl 21 Mart gününe denk gelen hafta sonu tüm dünyada Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü olarak anılmakta ve buna dair etkinlikler yapılmaktadır. BM; bu özel gün sayesinde, tüm üye ülkelerin ırkçılığa karşı mücadele vermesini amaçlamaktadır. Ancak köklü değişikliklerin yaşanabileceği 53 yıllık bu uzun sürede maalesef ciddi bir ilerleme sağlanamadı.
Zira Bosna, Çeçenistan, Doğu Türkistan ve Halepçe’de yaşanan ırkçı katliamlara Dünyanın önemli bir kısmı seyirci kalırken, katliamlar ve sonrasında yaşanan trajedilere de sessiz kalınarak veya lojistik destek sağlanarak faillerin suçlarına ortak olunmuştur. BM Güvenlik Konseyi tüm dünyayı yönetir gibi davranırken diğer ülkeler de katliamlar karşısında bu 5 ülkenin tavrına göre tutum almışlardır.
Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü ile tarih olarak örtüşen en önemli katliam ise Halepçe katliamıdır. Yakın tarihin gördüğü katliamların en unutulmazlarından birisidir şüphesiz Halepçe katliamı. Doğulu ve Batılı güçlü devletlerin işbirliği yaptığı Saddam Hüseyin yönetiminin gerçekleştirdiği Halepçe katliamına neredeyse tüm dünya uzun süre sessiz kalmıştı.
Tüm dünyada yaşanan büyük acılar sonrasında yasaklanan ve kullanılması savaş suçu kabul edilen kimyasal silahlar en etkili biçimiyle Halepçe’de acımasızca ve tüm dünyanın gözleri önünde Kürtler üzerinde kullanıldı. 16 Mart 1988’de gerçekleşen hava saldırısında SSCB yapımı 8 adet MİG ve MİRAGE bombardıman uçağı Halepçe’ye hardal ve sarin gazları olarak bilinen kimyasal gazlar içeren bombalar atmıştı. Öldürücü gücü maksimum olan bu gazlar Saddam yönetimine; ABD, İngiltere ve Fransa gibi Batılı devletler tarafından verilmişti. Kullanımını yasakladıkları kimyasal silahları Saddam yönetimine verenler ve saldırıyı gerçekleştirecek uçakları sağlayanlar bu insanlık suçuna ortak olmuş, savaş suçu işlemişlerdir.
Yaklaşık 80 bin nüfuslu bir sınır kasabası olan Halepçe’ye atılan kimyasal bombaların etkisiyle can havliyle kendini sokaklara atan çoğu çocuk ve kadın binlerce sivil insan, saldırı anında oracıkta çırpınarak can vermişti. Bu soykırımda çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere 6.357 kişi zehirlenerek ya da yanarak ölmüş, 14.765 kişi ağır derecede yaralanmış, on binlerce insan yeni saldırılar olabileceği korkusuyla göç etmek zorunda kalmıştı. Savaştan sonra bölgeye giren yabancı uzmanlar ise bu rakamların daha da büyük olabileceğini tespit etmişti.
Halepçe ölüme terk edildi o gün. Sonrasında da kimse sahip çıkmadı Halepçe’ye. Katliamdan kaçanlar da yakınlarının cesetlerini kaldırmadan Türkiye ve İran sınırını geçmeye çalıştılar. Türkiye’ye sığınmaya çalışan Kürtlerin bir kısmı Irak’a teslim edilerek infazlarına neden olunmuş, kalanlar ise günlerce sınır kapılarında aç-susuz bekletildikten sonra içeri alınmışlardı.
Bu katliamdan sonra, Halepçe’de ekolojik denge altüst oldu. Çocuklar sakat doğdu, yetişkinler kansere yakalandı. Halepçe’de özürlü doğum oranının Hiroşima ve Nagazaki’den 4-5 kat fazla olmasına rağmen BM, Hiroşima katliamını soykırım olarak kabul ederken Halepçe’de soykırım suçu işlendiğini halen kabul etmemiştir. Irak’ta ise Irak Yüksek Ceza Mahkemesi, katliamdan ancak 22 yıl sonra, 1 Mart 2010’da Halepçe katliamının soykırım olduğunu ilan etmiştir.
26. yılında artık yeni adıyla “Şehit Halepçe” olan Halepçe’de gerçekleştirilen katliamın, BM ile diğer uluslararası kurumlar ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından soykırım olarak tanımlanmasını talep ediyoruz. İnsanlığa karşı işlenen bu suça iştirak eden tüm ülke ve sorumlu kişilerin savaş suçu işlemeleri nedeniyle yargılanarak cezalandırılması insanlık onuru adına vazgeçilmez bir gerekliliktir.
Halepçe katliamı; siyahilere, Kızılderililere ve Aborijinlere karşı işlenen toplumsal cinayetlerin Kürt halkı üzerindeki yakın tarihteki uzantısıdır. Dönemin Irak başkanı Saddam Hüseyin’in ırkçı ve haksız siyasetine muhalif olan bölge halkı, o güne kadar birçok kere yapıldığı gibi inkar edilmişliğin en vahşi biçimine maruz kalmış ve toptan yok edilme girişimi ile yüz yüze gelmiştir. Ancak biz inanıyoruz ve ümit ediyoruz ki Halepçe unutulmayacaktır. Zira Halepçe katliamı insanlık tarihinin en acı örneklerinden birisidir. Nefes alan her canlının yaşamına son veren bu saldırı, insanlığa yönelik bir saldırı örneğidir.
Dünyada değişen diktatörlere, sınır ve şartlara rağmen; kimyasal silahların üretimi, silah pazarları, ırk ve ırkçılık temelli savaşlar, katliamlar, insanlık suçları devam ediyor. İnsanlık ailesinin yeni Halepçelerin, Hiroşimaların yaşanmaması için güçlü bir ses ortaya koyması gerekmektedir.
Bu vesileyle, ırkçı ve siyonist rejime karşı mazlum Filistinlilerin yanında direnirken öldürülen ve insanlığın evrensel vicdanının sesi olan Rachel Corrie’yi de yeniden hatırlatıyoruz. Rachel Corrie, 16 Mart 2003’te Filistinlilerin evlerinin yıkımına direnirken can vermişti. Irkçılıkla mücadele ederken hayatını kaybeden bütün insanları, Rachel Corrie’nin şahsında rahmetle anıyor ve ırkçı siyonist rejimi de bir kez daha kınıyoruz.
Hak İnisiyatifi olarak, binlerce insanın yaşam hakkının ihlal edildiği Halepçe katliamının 31. ve Uluslarası Irkçılıkla Mücadele Gününün 53. yıldönümünde bir kez daha Halepçe özelinde insanlığa bu acıları yaşatanları kınıyoruz. Bu zulümde en önemli payın katliama seyirci kalan ya da lojistik destek veren devletler ve uluslararası kuruluşlar olduğunu bir kez daha ifade ediyor, Halepçe kurbanlarına Allah’tan rahmet diliyoruz.
HAK İnisiyatifi