Hak İnisiyatifi Diyarbakır Temsilciliği olarak düzenlediğimiz Diyarbakır İnsan Hakları Okulu 2020 Bahar dönemi başladı. Okulumuzun açılış konuşmasını yapan Yönetim Kurulu Üyemiz Muhammed Şeyhmus Özbekli; Hak İnisiyatifinin kuruluş aşamasını, ilkelerini, amaçlarını ve çalışma yöntemlerini anlatan kısa konuşmasının ardından, sözü “İnsan Hakları Tarihi & Gelişimi” üzerine sunumunu yapması için Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Fazıl Hüsnü Erdem’e bıraktı.
İnsan Hakları Okulunun 2020 Bahar Dönemi ilk dersini halen Dicle Üniversitesinde Anayasa Hukuku Profesörü olarak akademik hayatını sürdüren Sayın Fazıl Hüsnü Erdem verdi.
Erdem, konuşmasında; “İnsan haklarına ilişkin ilgi ve farkındalık yaşanan mağduriyetler ile ilintilidir yani insanlar bir mağduriyet yaşar, baskı görür, zulüm görür herhangi bir kimliğinden dolayı ya da bir pozisyondan ya da siyasi tercihinden dolayı. Bu baskıyı giderme, bunu elimine etme, yok etme mücadelesinde bir düşünsel arka plana ihtiyaç var, bir ideolojik altyapıya ihtiyaç var. Bu altyapıyı işte insan hakları öğretisi ya da doktrini ya da ideolojisi oluşturuyor. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bugüne kadarki süreç içerisinde yaşanan dönem insan hakları çağı olarak değerlendirildi ve her türlü siyasi meşruiyetin yegane referans kaynağı olarak kabul edildi. Herhangi bir ülkedeki demokrasinin ya da hukuk devleti ilkesinin değeri, ölçüsü insan hakları kavramına ya da insan hakları pratiğine referans ile değerlendirilmeye, ölçülmeye çalışıldı. Yasama, yürütme, yargı organlarının almış olduğu kararlar, yaptığı işlemler, eylemler hep insan hakları mihenk taşına vuruldu. Mihenk taşı insan hakları oldu” dedi.
Bu anlamda insan haklarının bir amaç olarak ortaya çıktığına vurgu yapan Erdem; demokrasinin, hukuk devletinin birer araç olduğunu, amacın insan haklarını gerçekleştirmek olduğunu belirtti. Erdem, konuşmasının devamında “tarih boyunca bütün insanların kendileri olabilmek, kendileri kalabilmek, özgürlük alanlarını genişletebilmek, o bireysel self determinasyon dediğimiz kendi kaderini kendi eline alabilmek için devletin, iktidarın olabildiğince kendi alanlarına müdahale etmelerini engellemek istediler. Bunu engellemek, o bizim hak ve özgürlüklerimizi ihlal edebilme, yutabilme potansiyeline sahip olan devleti terbiye edip, evcilleştirip, ehlileştirebilmek için biz sürekli bir takım kavramlar, ilkeler, mekanizmalar üretiyoruz. İnsan hakları budur, hukuk devleti budur, kuvvetler ayrılığı budur” dedi.
Akil İnsanlar Heyetinde de çalışmalara katılan Erdem, Çözüm Süreci ile ilgili olarak 1921 anayasası için; “Nasıl ki o dönem Milli Mücadeleyi verirken sair unsurların, başta Kürtler olmak üzere desteğini alabilmek için özerklik bir zorunluluk olarak anayasal düzeyde kabul edildiyse bugün için de bölünmemek, parçalanmamak için orta ve uzun vadede yine bu gerekliliktir. Tabii bunu bugünden yarına gerçekleştirmek de çok zor. Çünkü bu sorun temelde bir Türk sorunudur, Kürt sorunu değildir. Türklerin ikna edilmesi gerekiyor bu anlamda. Onların kabul etmeleri gerekiyor yoksa bizim talep etmemiz ile olmuyor” vurgusu yaptı.
Çözüme dair ise, “Ben bizim nesilden sonraki nesilden umutluydum. Çünkü bize göre bu kadar katı şeyi yaşamadılar, ideolojik ayrışma yaşamadılar. Bize göre çok çok daha özgür bir ortamda yetiştiler, hem ailede, hem sokak, hem okul, hem karakol- devlet açısından.Onların da eleştirdiğim yönleri var yok değil ama bize göre çözüm üretme kapasiteleri çok çok fazla. Daha demokratik bir ortamda büyüdüler ama bu 15 Temmuz darbesi onlara da darbe vurdu yani korkuttu onları. O yaşanmasaydı ben çok umutluydum, şimdi kaldı bizim torunlarımıza…” diyerek sözlerini bitirdi.